4 Temmuz 2025 Cuma

Sürdürülebilir Geleceğin Yeni Aktörü

Sivil toplum kuruluşları artık klasik yaklaşımların ötesine geçmelidir. Artık yeni geleceğin paradigması olacak kavramı ortaya çıkarıyorum; Yeşil STK modeli çevresel sorunlara dikkat çekmekle yetinmeyip çözümün aktif bir parçası olmayı hedefleyecektir. Bu yeni nesil STK'lar teknolojiyi sadece bir araç olarak değil dönüşümün itici gücü olarak görecektir. Karbon ayak izini azaltmak, kaynakları verimli kullanmak ve çevre dostu finansman modelleri geliştirmek onların temel öncelikleri arasında yer alacaktır.

Teknoloji entegrasyonu Yeşil STK'ların en önemli ayırt edici özelliklerinden biri olacaktır. IoT sensörleriyle projelerin çevresel etkileri anlık olarak izlenebilir. Yapay zeka destekli sistemler sayesinde elektrik ve su tüketimi optimize edilebilir. Blokzincir teknolojisi şeffaf bağış sistemleri kurulmasını sağlarken mobil uygulamalar gönüllü katılımını kolaylaştırabilir. Sanal gerçeklik teknolojileri ise eğitim ve farkındalık çalışmalarında yeni ufuklar açacaktır.

Finansman modellerinde de köklü değişiklikler dikkat çekecektir. Klasik hibe modellerinin yerini döngüsel ekonomi temelli projeler alacak. Atık dönüşümü ve enerji verimliliği uygulamalarıyla gelir elde ediliyor bu gelirler sosyal projelere aktarılmış olacaktır. Yeşil sponsorluklar kapsamında belirli bağış miktarlarına karşılık ağaç dikimi veya doğal alan restorasyonu yapılacaktır. Tüm projelerde ESG kriterleri ve Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları temel alınacaktır.

Çevresel etkileri telafi etmek Yeşil STK'ların temel ilkelerinden biri olacaktır. Karbon nötr olmakla yetinmeyip ağaçlandırma çalışmalarıyla net pozitif etki yaratmayı hedefleyecektir. Ofis kaynaklı emisyonlar aylık olarak hesaplanıyor ve buna denk ağaçlandırma çalışmaları yapılacak. Yeşil bina standartlarına uygun ofislerde enerji verimliliği ve su tasarrufu ön planda tutulacaktır. Çalışanların çevresel etkisini azaltmak için elektrikli veya bisikletli ulaşım uygulamaları kullanması teşvik edilecektir.

Toplumsal dönüşümde aktif rol oynayan Yeşil STK'lar karar alma süreçlerinde kadınların, gençlerin ve kırsal kesimlerin katılımını sağlanacaktır. Dijital içeriklerle çevre bilinci oluşturmaya yönelik eğitim programları hazırlanacak. Kamu kurumlarına sürdürülebilirlik politikaları konusunda veri temelli öneriler sunulacaktır. Örnek bir Yeşil STK'nın yıllık eylem planında; enerji tüketimini %30 azaltmak, sanal ofisle kağıt kullanımını sıfırlamak, elektrikli araçlarla lojistik sağlamak ve kompost üretim eğitimleri dikkat çekecektir.

Yeşil STK'lar ilkesel kurallarıyla da fark yaratıyor olacak. Fosil yakıt kullanımı yapan şirketlerden bağış kabul etmemek onların kırmızı çizgileri arasında yer alacaktır. Yıllık "ekolojik bilanço" yayınlayarak ne kadar CO₂ salındığını ve ne kadarının telafi edildiğini şeffaf şekilde paylaşıyor olacaklar. Karar alma süreçlerinde iklim uzmanlarına oy hakkı tanıyan yatay örgütlenme modelini benimseyecektir.

Bu yeni model STK'ları "sorun çözen" değil "örnek olan" kurumlar haline getirmeyi amaçlamaktadır. Artık duvarlara "Dünyayı Kurtarıyoruz" yazmak yetmiyor önce kendi enerji kaynaklarını değiştirmeleri gerekecek. Yeşil STK'lar teknolojik yenilik, sosyal adalet ve ekolojik sorumluluk arasında köprü kurarak geleceğin sivil toplum modelini şekillendirecektir. Hem çevreye hem topluma hem de yönetişim anlayışına bütüncül bir yaklaşım getiren bu model sürdürülebilir bir gelecek inşasında kilit rol oynayacaktır.

11 Haziran 2025 Çarşamba

Cennetin Kokusu

 

Sınıfın camlarından süzülen güneş öğretmenin yüzüne vuruyordu. Çocuklara cenneti anlatırken sesi yumuşacık titriyordu:

Cennetin toprağı öyle güzel kokar ki miskten daha latiftir...

Bir anda küçük bir el havaya kalktı.

Öğretmenim, bizim mutfakta ondan var…

Sınıfta kısık kısık gülüşmeler yükseldi. Öğretmen şaşkınlıkla gülümseyerek:

Yavrum, cennetin toprağı bildiğin topraklara benzemez ki...

Ama çocuk ısrarla:

Ama bizde var işte…

Öğretmen bu sefer meraklandı. Belki de çocuğun masum zihninde cennet bambaşka bir yerdi.

Peki dedi, Yarın getir de görelim. Eğer gerçekten cennetin toprağıysa, sana bir sürprizim olacak.

Ertesi sabah çocuk nefes nefese sınıfa girdi. Cebinden çıkardığı mendili öğretmenin masasına bıraktı. İçinde bir tutam toprak vardı. Öğretmen mendili açınca hafifçe buruştu:

Evladım, bu sıradan bir toprak...

Çocuğun gözleri birden parladı:

Öğretmenim, bu toprak, annemin her sabah seccadesini serdiği yerden… Dedem hep söyler: 'Evladım, bir annenin secde ettiği yer, cennetin bir köşesidir' diye...

Öğretmenin nefesi kesildi. Birden yıllar önce dinlediği bir hadis düştü aklına: "Cennet annelerin ayakları altındadır."

O küçük çocuk koca bir hakikati avucunun içinde getirmişti. Öğretmenin gözleri doldu. Çocuğa sarılmamak için kendini zor tuttu.

İşte hakikat bu kadar basitti aslında…

Cennet, annemizin her sabah kalkıp bize kahvaltı hazırlarken bastığı mutfak zeminiydi.
Cennet, hastalandığımızda başucumuzda beklerken üzerine bastığı o eski kilimdi.
Cennet, dualarımıza "amin" dediği o mübarek ağzıydı.

O gün öğretmen not defterinin kenarına bir cümle yazdı:

Asıl ders alması gereken bendim. Bir çocuğun saf yüreği bana cennetin gerçek adresini gösterdi.

Ve o günden sonra her anneler gününde öğrencilerine bir avuç toprak hediye etti. Üzerinde tek bir cümle yazılıydı:

Cennetin postaladığı en güzel mektup, annedir.


23 Aralık 2024 Pazartesi

Gökyüzüne Yazılan Notlar

 

Gökyüzüne notlar yazmak belki de en eski hayallerimizden biridir. Uçsuz bucaksız mavinin sonsuzluğuna kendimizi bırakıp tüm dertlerimizi, umutlarımızı ve hayallerimizi o beyaz bulutlara emanet ederiz. Tıpkı küçük bir çocuk gibi gökyüzünün büyülü gücüne sığınırız.

Ali çocukluğundan beri gökyüzüne notlar yazardı. Her bir not içindeki umudun bir parçasıydı. Zor zamanlarında gökyüzüne bakarak notlarını okur ve içini bir huzur kaplardı. Çünkü biliyordu ki evrenin sonsuzluğunda kaybolan o notlar bir yerlerde birine mutlaka ulaşacaktı.

Ali büyüdükçe hayatın zorluklarıyla karşılaştı; Aşk acısı, iş kaybı, hastalık... Birbirini kovalayan bu zorluklar Ali'nin umudunu sarsmaya başlamıştı. Gökyüzüne yazdığı notlar artık sadece birer alışkanlık haline gelmişti.

Bir gün Ali çok sevdiği bir yakınının vefat haberini aldı. Dünyanın tüm renkleri solmuş gibiydi. Gökyüzüne baktı ama bu sefer not yazmaya mecali yoktu. Sadece boşluğa baktı ve içinden şöyle bir fısıltı yükseldi:

"Gökyüzüne notlar yazdım,

Hüzün zamanı yeryüzünde filizlensin diye..."

Bu sözler Ali'nin içindeki derin bir acıyı ifade ediyordu. Aynı zamanda hayatın acımasız yüzüne rağmen umudun önemini de vurguluyordu. Çünkü hüzün toprağa düşen bir tohum gibidir. Eğer ona su verilirse bir gün mutlaka filizlenecektir.

Ali zamanla bu sözlerin anlamını daha iyi anladı. Hayatın iniş çıkışları olduğunu bazen mutlu bazen de üzgün olacağını kabullendi. Ancak hiçbir zaman umudunu kaybetmedi. Çünkü biliyordu ki gökyüzüne yazdığı her not onun içindeki umudun bir tohumuydu. Ve bu tohumlar bir gün mutlaka çiçek açacaktı.

Gökyüzüne not yazmak sadece bir hayal değil aynı zamanda bir yaşam felsefesiydi. Bu felsefe bize umudun önemini hayata sıkı sıkıya tutunmanın gerekliliğini ve zorlukların üstesinden gelmenin mümkün olduğunu öğretiyordu. Tıpkı Ali gibi biz de hayatımızın her anında gökyüzüne bakabilir ve içimizdeki umudun sesini dinleyebiliriz. Çünkü biliyoruz ki gökyüzü her zaman bizim için açık olacaktır…

14 Ekim 2016 Cuma

BİR GENÇLİK DÜŞÜNÜN




Bir gençlik düşünün;

İdealleri için bütün gayretiyle çalışan ve çabalayan. İdealsiz olmayı ölü olmaya benzeten…
İdealleri olan insanın güçlü inancı vardır, sevgisi ve dostluğu tamdır. Onun sevgisi ve dostluğundan şüphe edilmez ne eksiktir ne de yarımdır, çünkü o kişi değil bir düşünce, inanç, ülkü, ilke ve değerleri vardır. Bu idealler, insanlıkla, evrenle, bütünle ilgilidir. Bu idealler; bütün bir millete, bütün dünyaya, bütün insanlığa barış, hak, adalet, güven, huzur ve mutluluk getirmeye yöneliktir. Amaçlı insan, idealleri için vardır, idealleri için yaşar, idealleriyle yaşar, hayatını idealleri uğruna harcayarak geçirir. Gayesiz insan; rüzgâr önündeki çöpe, denize atılan tahtaya, ateşe atılan yakıta, topraktan çıkan ota benzer.
İdeali olan gencin zaferi de tabi ki büyük olur. Üstat Sezai Karakoç’ un deyişiyle; “ İdeallerin güçlükleri, hayatın kolaylıklarından daha büyük haz verici manevi zenginliklerin kaynağıdır.” bu düsturu ilke edinerek yol alır.

Bir gençlik düşünün ki;

Tembellik, hazıra konma, hırs ve kıskançlığın kendisinden uzak, bilgi ve ahlak yönünden doruğa ulaşmış…
Tembel insanlar bir şeyler yapmaya sıcak bakmaz, sorumluluk almak istemez ve başkaları adına bir şeyler yapmayı istemez. Hazır olsun gelsin her şey ayağıma diye düşünür ve bekler. Kendisinin sahip olduğu şeylerin kimse de olmasını kabullenemez. Sözde var olur ama faaliyete sonsuza gömülmeye mahkûmdur.

Bir gençlik düşünün ki;

Mücadele ruhunu defalarca kaybetmiş olmasına rağmen davasına sıkıca sarılabilen. İman eden, bütün gayretiyle çalışan sonunda eline geçeni hoşnutlukla karşılamayı bilecek…
Mücadele, “ mazeretsiz ve bahanesiz mutlak başarıya ulaşma yolunda harcanan emektir.” İşin garip yanı her zaman bu sürecin sonu bellidir. Mutlak başarıdır her zaman, eğer mücadele ruhun varsa! Elde ettiğin başarısızlık ise dışarıdan başarısızlık görünen bu durum bir sonraki adımda yürüdüğün yoldan temizlenmiş taş parçalarıdır, iyi bir şeydir aslında.
Herkes potansiyellerinin farkında olsa, bir adım atsa belki de insanlığın gittiği yön değişecektir. Sahip oldukları sorumluluk bölgelerini zihinlerinde genişletmeyi başarabildiklerinde mutlak başarı insanlar için bir yaşam tarzına dönüşmeye başlayabilecek.
Geçenlerde bir blog sayfasında okuduğum güzel bir yazıyı aktarmak isterim; “Bir gün o çocuk büyür, yolda “Tek Başına” ilerlemeye başlar, bir hedef koyar, kendi kaderini değiştirir, insanlığın kaderini değiştirir ve kendi çocuğunun yanında milyonlarca çocuğunda kaderini değiştirebilir. O çocuğun sorumluluk bölgesi evi değil tüm dünya olur. “ Dünyayı değiştirmek çok kolay. Bugüne kadar değiştirilememesinin tek sebebi sadece yeterince istenmemiş olmasıdır… 

Bir gençlik düşünün ki;

İlk ve hakiki düşmanının cehalet olduğunu bilen ve bu yüzden en son ilmi gelişmeleri takip edip öğrenmeye gayret gösteren. Öğrenmekle kalmayıp, faaliyete dökerek kendinden sonraki gençleri bilinçlendirebilen…
İlme verilen önemi Alak Suresi – 1/5. Ayetlerde de açıkça görebilmekteyiz; “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” tan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” Dinimiz okumaya, araştırmaya ve ilme büyük önem vermiştir. Nitekim Cenabı Hak, ilk inen ayetlerde Hz. Peygamber ve onun şahsında tüm Müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. 

Öyle bir gençlik düşünün ki;

Nuri Pakdil’ in deyişiyle Yalnız Ardıç olabilmek yani tam manasıyla devrimci olabilmek…
Seneleri, yılları ve asırları devirerek bir başına zamana ve olaylara şahitlik eder. Asla kimseyi suçlamaz, yargılamaz, savunmaz. Ama gölgesini de kimseden ve hiç bir şeyden esirgemez. Bütün hareketi kendi içindedir. İşte Devrimci duruşu, Müslüman duruşu, İnsan duruşu. Ve tıpkı bu yalnız ardıç gibi tek başıma dimdik herkesi ve her şeyi kucaklayan bir gençlik.

Öyle bir gençlik düşünün ki;

Hürmetini makam ve mevkilere değil insana insan olduğu için değer veren olabilmek…
Suya bir taş attığınızda, oluşan halkalar genişleyerek ilerler. Taşın büyüklüğü, bu halkaların gücünü, hızını ve gidebileceği mesafeyi belirler. İnsana gösterilen hürmetin ölçüsü de hürmetin insanlar üzerindeki etkisinin belirleyicisidir.
Başarılı insan, insana verdiği değeri ve hürmeti, paranın ya da mevkiinin yaptırım gücüne göre vermez. İnsana hürmet ve değer vermek, o insanın ne olduğuna, kim olduğuna göre değil, insani değerlere göre yapandır. Çünkü insanlık değerlerine ve erdemlere ulaşmak, ancak erdemliliğin kazanılacağı zorlu yolculuk sırasında elde tecrübeyle elde edilir. Bu yolculuk, yaratılışın bize çizdiği yolculuktur. Bu yolculukta, başarılar başarısızlıklar da vardır.

Sonuç olarak, öyle bir gençlik geliyor ki; makamların sunulduğu değil, kitleleri peşinden sürükleyerek makamları eline geçiren bir gençlik vesselam…

Sürdürülebilir Geleceğin Yeni Aktörü

Sivil toplum kuruluşları artık klasik yaklaşımların ötesine geçmelidir. Artık yeni geleceğin paradigması olacak kavramı ortaya çıkarıyorum; ...