Sınıfın camlarından süzülen güneş öğretmenin yüzüne
vuruyordu. Çocuklara cenneti anlatırken sesi yumuşacık titriyordu:
Cennetin
toprağı öyle güzel kokar ki miskten daha latiftir...
Bir anda küçük bir el havaya kalktı.
Öğretmenim,
bizim mutfakta ondan var…
Sınıfta kısık kısık gülüşmeler yükseldi. Öğretmen şaşkınlıkla
gülümseyerek:
Yavrum,
cennetin toprağı bildiğin topraklara benzemez ki...
Ama çocuk ısrarla:
Ama
bizde var işte…
Öğretmen bu sefer meraklandı. Belki de çocuğun masum
zihninde cennet bambaşka bir yerdi.
Peki
dedi, Yarın getir de görelim. Eğer gerçekten cennetin toprağıysa, sana bir
sürprizim olacak.
Ertesi sabah çocuk nefes nefese sınıfa girdi. Cebinden
çıkardığı mendili öğretmenin masasına bıraktı. İçinde bir tutam toprak vardı.
Öğretmen mendili açınca hafifçe buruştu:
Evladım,
bu sıradan bir toprak...
Çocuğun gözleri birden parladı:
Öğretmenim,
bu toprak, annemin her sabah seccadesini serdiği yerden… Dedem hep söyler:
'Evladım, bir annenin secde ettiği yer, cennetin bir köşesidir' diye...
Öğretmenin nefesi kesildi. Birden yıllar önce
dinlediği bir hadis düştü aklına: "Cennet annelerin ayakları
altındadır."
O küçük çocuk koca bir
hakikati avucunun içinde getirmişti. Öğretmenin gözleri doldu. Çocuğa sarılmamak
için kendini zor tuttu.
İşte hakikat bu kadar basitti aslında…
Cennet, annemizin her sabah kalkıp bize kahvaltı
hazırlarken bastığı mutfak zeminiydi.
Cennet, hastalandığımızda başucumuzda beklerken üzerine bastığı o eski kilimdi.
Cennet, dualarımıza "amin" dediği o mübarek ağzıydı.
O gün öğretmen not defterinin kenarına bir cümle
yazdı:
Asıl
ders alması gereken bendim. Bir çocuğun saf yüreği bana cennetin gerçek
adresini gösterdi.
Ve o günden sonra her anneler gününde öğrencilerine
bir avuç toprak hediye etti. Üzerinde tek bir cümle yazılıydı:
Cennetin
postaladığı en güzel mektup, annedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder