18 Mart 2017 Cumartesi

HADDİNİ BİLMEK


Dünyamızın temel bir sorunu var. Bu sorun dünyamızın her köşesinde aynıdır. Emek harcamadan yemek yemek istiyoruz. Bu bir bakıma usta olmaya benzer ama nasıl bir usta olmaya benzer? Emek harcamadan usta olmak gibi. Ustalık, çıraklık mertebesinden emek harcayarak, çabalayarak ve olgunlaşarak ulaşılan bir konumdur.

Gerçekten de etrafımıza baktığımızda durum böyle değil midir? Düşünün…

Her sene üniversite mezunu kardeşlerimiz mezun oluyor. Her mezun olan genç kardeşimiz büyük bekleyişler içerisinde geziyorlar sonra da hayal kırıklığına uğramaktalar. Bekleyişleri masa başı iş, uğraşmadan zaman geçirip, dolgun ücret alacakları bir pozisyon. Kısaca hemen en tepeye ulaşmaktır. Kendilerini savunmak içinde şunları söylemiyorlar mı? “Ben böyle özellikte bir üniversiteden mezun oldum, bu kadar çalıştım şunları yaptım.” diye. Eyvallah, doğrudur. Bahsettiklerinde sonuna kadar haklılar. Ama öyle hayat kolay değildir ki. Ustalık şartlarında çalışmak ve yaşamak için pişmek lazımdır. Ustalar kolay yetişmiyor. Bir anda o konuma zıplamak istenmez. İlk öncelikle haddimizi bilmeliyiz. Sabredip çalışmalıyız. Haksız bir kazanç ve bekleyişte olmamalıyız. Hesabını nasıl veririz?

Büyüklerimizden duyduğum güzel bir söz gelir aklıma her seferinde “İslam’ın şartı beş, altıncısı haddini bilmek, yedincisi haddini bilmeyene haddini bildirmek…” ne güzel bir sözdür.

Dilediğimiz kadar yaşayalım ama unutmayalım öleceğiz. Dileğimiz kadar sevelim ama mutlaka sevdiğimizden ayrılacağız. Dilediğimizi yapalım ama mutlaka hesap vereceğiz. Dilediğimiz gibi dünya hayatını yaşayalım ama sonumuz bellidir. Ruhumuz ödünçtür, bedenimiz gibi. Bu sebepten dolayıdır ki bilmeliyiz haddimizi, veremeyeceğimiz hesapların altına girmeyelim.

Haddimizi bilmemiz ve haddini bilen kardeşlerimizle birlikte yürüyebilmek dileğiyle…



Sürdürülebilir Geleceğin Yeni Aktörü

Sivil toplum kuruluşları artık klasik yaklaşımların ötesine geçmelidir. Artık yeni geleceğin paradigması olacak kavramı ortaya çıkarıyorum; ...