10 Şubat 2025 Pazartesi

Aydınlık Geleceğin Umut Dolu Sayfalarına...

Gelecek zamanın sisli perdesinin ardında saklı duran bilinmeyen bir diyardır. Ancak bu bilinmezlik içimizde bir umut kıvılcımı yakar. Aydınlık bir gelecek her insanın kalbinde yeşeren gerçekleşmesi için çabaladığı bir idealdir.

Umut insanın en güçlü silahıdır. Zorluklar karşısında yılmadan ilerlememizi hayallerimize ulaşmak için çabalamamızı sağlar. Umut geleceğe dair beslediğimiz olumlu inançtır. Bu inanç bizi motive eder, cesaretlendirir ve daha iyi bir dünya için çalışmaya teşvik eder.

Aydınlık bir gelecek için umut sadece bir duygu değil aynı zamanda bir sorumluluktur. Her birey kendi geleceği için olduğu kadar toplumun ve dünyanın geleceği için de sorumluluk taşır. Bu sorumluluk eğitimle başlar. Bilgi aydınlık geleceğin en önemli anahtarıdır. Öğrenmek, araştırmak, sorgulamak bizi daha bilinçli ve donanımlı bireyler yapar. Sadece bireysel çabalarla sınırlı değildir. Toplumsal dayanışma iş birliği ve adalet de aydınlık geleceğin temel unsurlarıdır. Farklılıklara saygı duymak, hoşgörülü olmak, birlikte çalışmak, bizi daha güçlü bir toplum yapar. Adalet her bireyin eşit haklara sahip olduğu ayrımcılığın olmadığı bir dünya demektir.

Aydınlık bir gelecek için umut sadece bugüne değil yarına da aittir. Gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak bizim en önemli görevlerimizden biridir. Doğayı korumak, çevremize duyarlı olmak, sürdürülebilir bir yaşam için çalışmak, gelecek nesillere bırakacağımız en değerli mirastır. Bir hayal değil bir gerçektir. Bu gerçeği gerçekleştirmek için hepimizin üzerine düşen görevler vardır. Umutla, azimle, inançla çalışarak, aydınlık geleceğin umut dolu sayfalarını birlikte yazabiliriz.

Unutmayalım ki gelecek bizim ellerimizde şekillenir. Umut dolu bir kalple, aydınlık bir geleceğe doğru ilerleyelim.


7 Şubat 2025 Cuma

Liyakatin Kaybı Makamın Ağırlığı

Günümüz dünyasında özellikle de bazı toplumlarda liyakatin yerini makamın aldığına dair yaygın bir kanı var. Bu durum "Proje yok, ziyaret çok... Proje yok, boy boy fotoğraf çok... Proje yok, gezmek var... Proje yok, reklam var... Proje yok, umut tüccarlığı var... Proje yok, kasayı doldurma var..." dizelerinde çarpıcı bir şekilde ifade ediliyor. Bu dizeler aslında liyakatsizliğin farklı tezahürlerini gözler önüne seriyor.

Liyakat, bir kişinin bilgi, beceri ve deneyimleriyle bir görevi yerine getirme yeterliliğidir. Makam ise kişinin sahip olduğu pozisyon veya unvandır. Liyakat sahibi bir kişi makamını hak ederek elde eder ve o makamın gerektirdiği sorumlulukları yerine getirir. Ancak liyakatsiz kişilerin makamlara gelmesi toplumda çeşitli sorunlara yol açar.

Yukarıdaki dizelerde ifade edilen durumlar liyakatsizliğin en belirgin sonuçlarından bazılarıdır. Proje üretmek yerine sürekli ziyaretler yapmak, boy boy fotoğraf çektirmek, gezmek, reklam yapmak, umut tüccarlığı yapmak ve kasayı doldurmak, liyakatsiz kişilerin öncelikleridir. Bu kişiler makamlarını kullanarak kişisel çıkarlarını en üst düzeye çıkarmaya çalışırlar. Toplumun ve kurumların menfaatleri ise önemsiz kalır.

Liyakatsizliğin bir diğer sonucu ise umut tüccarlığıdır. Liyakatsiz kişiler genellikle gerçekçi olmayan vaatlerde bulunarak insanları aldatırlar. Bu vaatler genellikle insanların umutlarını sömürmeye yöneliktir. Liyakatsiz kişiler bu şekilde makamlarını korumaya veya yükseltmeye çalışırlar.

Liyakatsizliğin en büyük zararlarından biri de toplumda adaletsizliğin artmasına neden olmasıdır. Liyakatsiz kişiler kayırmacılık yaparak kendi yakınlarını ve yandaşlarını kayırırlar. Bu durum liyakat sahibi kişilerin haklarının yenmesine ve toplumda huzursuzluğun artmasına yol açar.

Özetlemek gerekirse liyakatin olmadığı yerde makamın bir değeri yoktur. Liyakat sahibi kişilerin makamlara gelmesi toplumun ve kurumların gelişmesi için şarttır. Liyakatsizliğin yol açtığı sorunlarla mücadele etmek için toplumda liyakat bilincini artırmak ve liyakatsiz kişilerin makamlara gelmesini engellemek gerekmektedir.


Önemli Olan Zirve Değil, Duruş

 

Muhsin Yazıcıoğlu'nun o veciz sözü;

"Haksız bir davada zirve olmaktansa, haklı bir davada zerre olmayı tercih ederim…"

sadece bir siyasi duruşun değil aynı zamanda bir yaşam felsefesinin de özeti adeta. Bu söz hakkaniyetin, adaletin ve doğrunun her şeyin üzerinde olduğunu vurgularken güç, makam ve şöhret gibi dünyevi hırsların, ilkeli duruşun ve ahlaki değerlerin yanında ne kadar değersiz kaldığını gözler önüne seriyor.

Günümüzde gücün ve menfaatin ön planda olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Birçok insan haksız yollara başvurarak başkalarının hakkını yiyerek yükselmeye çalışıyor. Ancak bu şekilde elde edilen başarılar aslında içi boş temelsiz ve geçicidir. Çünkü haksızlık üzerine kurulan bir zirve er ya da geç yıkılmaya mahkumdur.

Muhsin Yazıcıoğlu'nun bu sözü tam da bu noktada devreye giriyor. Bize doğru bildiğimiz yolda zorluklara rağmen ilerlememiz gerektiğini haksızlıklara karşı durmamız ve kendi değerlerimizden ödün vermememiz gerektiğini hatırlatıyor. Zirvede olmak değil doğru yerde durmak önemlidir. Haksız bir davada zirvede olmak aslında bir bataklıkta çırpınmaktan farksızdır. Çünkü vicdan azabı insanın iç huzurunu yok eder ve onu mutsuzluğa sürükler.

Haklı bir davada zerre olmak ise aslında en değerli zirvedir. Çünkü bu zirve insanın kendi vicdanında yükseldiği ahlaki değerleriyle taçlandığı bir zirvedir. Bu zirvede insan huzurlu, mutlu ve onurlu bir şekilde yaşar. Başkalarının takdirini kazanmak değil kendi vicdanının takdirini kazanmak önemlidir.

Sadece siyasetçilere değil tüm insanlara bir öğüt niteliğindedir. Her birimiz hayatımızın her alanında doğru ve adil olmaya özen göstermeliyiz. Haksızlıklar karşısında susmamalı kendi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Unutmayalım ki haksız bir davada zirve olmak aslında bir hiçliktir. Haklı bir davada zerre olmak ise ebedi bir değerdir.

Sonuç olarak değerlendirmek gerekirse Muhsin Yazıcıoğlu'nun bu değerli cümlesi bir başka deyişle söz, bize doğru yolu gösteren bir ışık ve bir pusula niteliğindedir. Hayatımızın her alanında rehber edinerek daha adil daha dürüst ve daha onurlu bir yaşam sürebiliriz.


4 Şubat 2025 Salı

Esareti Kabul Etmiyorum!

Muhsin Yazıcıoğlu, Türk siyasi tarihinde önemli bir yere sahip olan bir liderdir. Siyasi yaşamı boyunca inandığı değerler uğruna mücadele etmiş cesur ve kararlı duruşuyla tanınmıştır.

"Ben hürriyetine düşkün bir adamım. Esareti kabul etmiyorum!"

Sözü sadece bir slogan değil aynı zamanda onun yaşam felsefesini ve siyasi anlayışını özetleyen bir ifadedir.

Bu söz Yazıcıoğlu'nun özgürlüğe olan düşkünlüğünü ve esarete karşı duruşunu açıkça ortaya koymaktadır. Onun için özgürlük her şeyin üstünde tuttuğu bir değerdir. Esareti ise insanın iradesinin kısıtlanması, düşüncelerinin engellenmesi ve hayatının başkaları tarafından yönlendirilmesi olarak görmektedir. Bu nedenle esarete karşı her zaman mücadele etmiş ve özgürlüğün savunucusu olmuştur.

Yazıcıoğlu sadece kendi döneminde değil günümüzde de hala yankı uyandırmaktadır. Onun özgürlük anlayışı pek çok insana ilham kaynağı olmuş ve onların da özgürlüklerine sahip çıkmalarına vesile olmuştur. Aynı zamanda Türk milletinin de özgürlüğe olan düşkünlüğünü ve esarete karşı duruşunu simgelemektedir.

Bazı kaynaklarda, Yazıcıoğlu'nun bir grup arkadaşıyla sohbet ederken bu sözü söylediği iddia edilmektedir. Bu iddialara göre Yazıcıoğlu'na sigara uzatan bir kişi, onun sigara içmediğini bildiği halde ısrarla sigara teklif etmiştir. Yazıcıoğlu ise bu duruma tepki göstererek "Ben hürriyetine düşkün bir adamım. Esareti kabul etmiyorum!" şeklinde cevap vermiştir.

Onun özgürlük anlayışını ve esarete karşı duruşunu yansıtan önemli bir ifadedir. Bu söz sadece onun kendi yaşamını değil, aynı zamanda Türk milletinin de özgürlük anlayışını ve esarete karşı duruşunu simgelemektedir. Yazıcıoğlu'nun bu sözü günümüzde de hala yankı uyandırmakta ve pek çok insana ilham kaynağı olmaktadır.

 

 


Sürdürülebilir Geleceğin Yeni Aktörü

Sivil toplum kuruluşları artık klasik yaklaşımların ötesine geçmelidir. Artık yeni geleceğin paradigması olacak kavramı ortaya çıkarıyorum; ...