14 Nisan 2025 Pazartesi

Renk Kuşağının Sınırında

Gökyüzü üç gündür aynı renkti; ne tam gri ne de maviye yakın... Sanki mevsimler zamanın ellerinden düşen bir bardak gibi parçalanmıştı ve kalan kırıklarla yaşıyordu şehir. İşte o gün tam 16:17’de, Karasinek Sokak’taki eski kitapçıda başladı her şey. Kitapçı bile artık kitap kokmuyordu, yaşanmışlık kokuyordu sanki raflarda biriken tozlar bile zamanın iç çekişini duyuyordu.

Adam, kapının çanı sessizce çalarken girmişti içeri. Ne ellerinde kitap arayışı vardı ne de gözlerinde bir merak. Bir zamanlar çok sevdiği bir rüyaya yürür gibiydi; her adımı, geçmişin cam kırıklarına basıyor gibi.

Rafta sararmış sayfaların arasına sıkışmış bir ayracı fark etti. Sıradan bir ayraç değildi bu; bir şiirin tam ortasında unutulmuş bir bakış gibiydi. Üzerinde soluk bir el yazısıyla şu yazılıydı:

“Bugün hangi hikâyede kalmıştık?”

Elini uzattı ama dokunmadı. Bazı şeyler dokunulursa bozulur ya işte öyle bir çekinmeydi bu. O ayracın ait olduğu hikâyeyi hatırlamaya çalıştı… Ama hikâyeyi değil hissi hatırladı önce. Göğsünde bir sızı… Sanki biri, içini bir şiirle çizmişti de her kıtasında yeniden kanıyordu.

Bir zamanlar o da yazardı. Özlemi… Sevdayı… Ama en çok "onu".

Bir nefesti "onu" sevebilmek.

Öyle yakıcı bir nefes ki, bazen iç çekişlerinde duman çıkar sanırdı aynada kendine bakarken.


O kadın… Adını hiç söylemedi kimseye.

Çünkü adı bir sırrın şifresiydi.

Ona "Renk Kuşağı" derdi kendi içinde.

Çünkü ne zaman onu düşünse duygularının sınırında gökkuşağı gibi geçici, ama büyüleyici bir görüntü oluşurdu.

Renklerin bile onun yanında eksik kaldığını düşünürdü.


Birbirlerine hiç “seni seviyorum” demediler.

Çünkü bazı sevgiler, söylenirse küçülür.

Onlarınki sustukça büyüyendi.


Ama işte, bir gün, gökyüzü rendelenmeye başladı. Kadın gitti.

Ne bir mektup ne bir veda sadece bir şiirin ortasında unutulmuş bir ayraç bıraktı.

Ve belki de o gün adamın içindeki fırtına ömrü boyunca dinmedi.


Şimdi, o kitapçıda yıllar sonra o ayracı tekrar görünce sadece şunu düşündü:

"Belki de biz, bir şiir kadar yakındık birbir ama hep bir şiir kadar da uzakta kaldık."


Kitabı aldı, çıkmadan önce dönüp bir kez daha baktı kitapçıya.

Sanki biri birazdan içeri girip,

“Bugün hangi hikâyede kalmıştık?” diyecek gibiydi.


Ama kimse gelmedi.

Ve bazı hikâyeler, hiç tamamlanmamak için yazılır...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sürdürülebilir Geleceğin Yeni Aktörü

Sivil toplum kuruluşları artık klasik yaklaşımların ötesine geçmelidir. Artık yeni geleceğin paradigması olacak kavramı ortaya çıkarıyorum; ...