Hadi bir topluluk hayal
edelim!
Nefis yolculuğunun
manasını anlayabilmek için…
Topluluğumuz deniz yolculuğu
için bir bineğe biniyor ve yolculukları başlıyor. Yolda uzaklarda bir karartı
görürler ve zaman geçtikçe o karartıya iyice yaklaşırlar. Evet, bu bir adadır.
İstişare sonucunda adada ihtiyaçlarını gidermek için mola vermeye karar
verirler. Kıyıya yaklaşırken kaptan, yolcuları yavaş yavaş karaya inmek için
hazırlanırlar. Yolcular adaya ayak basarlar. Kaptan kamarasından dışarı çıkar
ve yolculara dikkatlice bakar. Onları karınca sürüsü gibi bir o yana bir bu yana
doğru hızlıca dağıldıklarını görünce, gemi kaptanı vakit kaybetmemek için, “
Fazla zamanımız yoktur, lüzumlu olan abdest ve namaz dışındaki işlerle meşgul
olmayın. Çünkü gemimiz yola devam edecektir.” diye anons yaptırır. Fakat
yolcular buna hiç aldırış etmeden adanın içlerine doğru ilerlemeye başlar. Rastgele
yerlerinde gezinip dağılırlar. Aklı başında olan yolcular, fazla zaman
kaybetmemek için hemen abdest alıp gemiye dönmeyi tercih ederler, yerlerin
müsait olduğunu görünce en güzel, en temiz yerleri tespit ederek yerleştiler.
Burası hikâyemizin ilk
kısmıdır. İlk olarak gemiye gelip binen yolcular asıl takva sahibi-Nefislerine
kanmayıp yanılmayanlar-müminlerdir.
Yolcuların kimisi de, bu
adanın ilginç yerlerine kapıldığı gibi başını alıp ilerlediler. Adanın iç
kesimlerimde gördükleri güzel ağaç ve bahçelerinde bağdaş kurup eğlenmeye
koyulurlar. Güzel kuş sesleri kendilerinden geçmeyi sağladı ve rengârenk
taşların cazibesine kapılıp oldukları yerde kaldılar. Gemiye döndüklerinde
müsait yer bulamadıkları için en dar ve karanlık kuytu yerlerde oturmaya mecbur
kaldılar.
İkinci kısmımızdaki
insanlar, günahkâr olup inançlarını korumuşlar. Fakat dünya cazibesinden
kendilerini alamamışlar. Kimisi dünya zenginlikleri ve nimetlerinin cazibesine
kapılmış.
Kimileri de eğlence ve
gezmeyle yetinmeyip adada bulunan, rengârenk taşları alıp boyunlarına takarlar.
Gösteriş büyüsüne kapılırlar. Bir veya iki gün geçmeden o taşların rengi de
ömrümüz gibi solup kararmaya başlar ve kötü koku etrafa yayar. Gemiye binerken,
izdihamdan dolayı taşları boyunlarından çıkarıp atmaya imkân da bulamazlar ve
yanlarında sadece taşları taşımanın vermiş olduğu hamallıkla kalır.
Buradaki insan grubu ise
fakirlik ve ihtiyaç içinde olmasına rağmen, dünya cazibesine kapılıp günahları
çoğalmış, kir ve pislikleri giderek artmıştır.
Bunların bir kısmı da
adanın güzelliklerine takılıp, ayrılamazlar ve gemi yol almaya başladığındaysa
bulundukları yerde kalmışlardır. Çünkü onları çağıran sese kulak vermemişler ve
eğlenceye dalmışlardır. Sonuçta yırtıcı ve vahşi hayvanlara yem olmaya mahkûm
kalmışlardır.
Gemiyi kaçırarak helak
olanlar ise kâfir ve müşrik kimselerdir. Onlar, yaratıcı olan Allah’ı ve ahiret
hayatını unutmuş ve gaflete düşerek tamamen dünya cazibesine kapılmışlar.
Rabbim doğru yoldan
şaşırtmasın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder