Rivayetlere göre eski zamanlarda bir
balıkçı varmış. Bu balıkçı ailesinin geçimini balık tutarak kazanıyormuş. Tek
ekmek kapısı balık tutmakmış. Her gün balık tutup pazara götürüp satarmış. Elde
ettiği geliri de evin ihtiyacını karşılamak üzere harcarmış. Bir gün denize
açıldığında ağına kocaman bir balık takılmış. Adam bu olaya çok sevinmiş. Kendi
kendine içinden şöyle geçirir: “Bu balığı pazara götürüp, satarak elde edeceğim
parayla aileme güzel elbiseler ve eşyalar alırım.” Kayığını kıyıya yaklaştırıp
hemen yola koyulmuş. Yolda zorba bir adam sırtını ağaca yaslamış yoldan
geçenleri gözlüyormuş. Balıkçıyı görünce gözlerini ona dikmiş. Elinde şimdiye
kadar gördüğü en büyük balığı görmüş. Hemen balıkçının önünü kesmiş ve sopayla
döverek elinden tuttuğu balığı almış. Balıkçı yere kapaklanmıştı. Kaşından kan
süzülüyordu. Süzülen kan gözyaşlarının arasına karışırken kafasını zorda olsa
yukarıya kaldırarak zorba adamın gidişini izlemiş. O an zorbaya beddua ederek
der ki: ”Ey rabbim, sen beni fakir ve zayıf, bu adamı da zorba ve güçlü
yarattın. Benim hakkımı bu dünyada iken ondan misliyle çıkar. Ahiret gününe
kalmasına izin verme.”
Zorba adam balığı sonunda evine
ulaştırmıştı. Eşine teslim edip güzelce kızartmasını tembihlemişti. Eşi balığı
gerçekten de güzelce kızartmış ve sofraya koymuş. Adam elini balığa uzattığı
sırada balık ağzını açarak adamın parmaklarını ısırmış. Öyle bir ısırmış ki
adam dayanılmaz bir acı ile çığlık atıp kıvranmaya başlamış. Ağrıya dayanamayan
adam doktora gitmek zorunda kalmış. Doktor kendisine demiş ki: ”Bu ağrının tüm
avucuna, eline ve koluna yayılmaması için parmaklarını kesmemiz gerekiyor.”
Parmaklarının kesilmesine rağmen adamın ağrıları dinmemiş ve aksine bu kez de
şiddetli ağrılar tüm avucuna yayılmış. Bu seferde elini kol bileğinden
kesmeleri gerekmiş yoksa kola bulaşacakmış. Yine kesmişler elini kol bileğinden
ama yine ağrı devam ediyormuş. Bu sefer doktor kendisine demiş ki: “Kolunu
omuzuna kadar olan kısımdan kesmemiz lazım yoksa vücuduna dağılacak.” Bunu duyan
zorba hemen yerinden fırlayarak kendini çöllere atmış. Çölde kum tepelerinden
kum tepelerine gidip geliyormuş. Ağrısı her geçen gün artıyor ve katlanılmayacak
hal alıyormuş. Gölgelik bir yer bulup sırtını dayamış dinlenmek için
dinlenirken uyuya da kalmış. Uykusunda, gaybten bir ses duyar: ”Ey zavallı, sen
elini ne zamana kadar kesmeye devam edeceksin. Git canını yaktığın garibanı bul
ve onun gönlünü hoş et.” Uyandıktan sonra aklına balıkçı gelir. “Ben bu balığı
zorbalıkla alıp balıkçıyı da dövüp yere kapaklanmasına neden olmuştum. Benim bu
derde düşmeme neden budur.” der. Ayağa kalkarak koşmaya başlamış. Balıkçıyı
bulur ve elini ayağını öpmeye başlar. Kendisini affetmesini dilemiş. Balığa
karşın para ödemek istemiş. Yaptıklarından dolayı pişman olduğunu kendisini
bağışlaması için yalvarmış. Sonunda hasmının gönlünü almış. O gün ağrıları
azalmış. O gece ilk defa evinde rahatça uyur ve bundan sonra böyle bir haksızca
girişimde bulunmayacağına dair rabbine söz vermiş. Ertesi gün Yüce Allah’ tan kendisine
bir rahmet ve acıma sonucu eli ve kolu iade edilmiş olarak uyanmış. Ve eski
sağlına kavuşmuş.
Rabbim hiçbir mazlumun ahını kimseye aldırmasın.
Onun için derler ya atalarımız: ”Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder