Küçük bir köyde yaşayan
Ali çocukluğundan beri marangozluğa merak salmıştı. Babası da bir marangozdu ve
Ali'ye mesleğini öğretmek için elinden geleni yapardı. Köyde herkes onun
yeteneğini bilirdi. Hatta bazıları "Ali büyüyünce babasından daha iyi bir
marangoz olacak" derdi.
Ali ilk marangoz
tezgahını babasının atölyesinde kurduğunda çok heyecanlanmıştı. Babası ona
basit işlerle başlamasını tavsiye etmiş ama o daha karmaşık işlere girişmek
istiyordu. Bir gün köyün camisinin minberinin onarılması gerektiğini duyunca
hemen müteahhide gidip bu işi kendisinin yapmak istediğini söyledi. Müteahhidin
ilk başta şaşırmasına rağmen Ali'nin ısrarı üzerine ona bu işi vermeyi kabul
etti.
Ali minberi onarmak için
gece gündüz çalıştı. Babası ve köyün diğer marangozları ona yardımcı oldular.
Ancak işler hiç de kolay gitmiyordu. Ahşap oymacılığı ölçülendirme gibi birçok
konuda deneyimsiz olduğu için sık sık hata yapıyordu. Bazen sabrını kaybediyor
işleri bırakmak istiyordu. Ama babasının ve köy halkının ona olan güveni
sayesinde pes etmedi.
Günler haftaları
kovaladı. Ali her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyor ve hatalarından ders
çıkarıyordu. En sonunda minberi tamamladı. Köy halkı onun yaptığı işi görünce
hayran kaldı. Minber köyün en güzel yapılarından biri haline gelmişti.
Ali bu iş sayesinde
sadece marangozluktaki yeteneğini değil aynı zamanda sabır, azim ve sorumluluk
gibi önemli değerleri de öğrenmişti. Artık köyün en iyi marangozu olarak
tanınıyordu. Ancak onun için asıl önemli olan bu iş sayesinde kazandığı tecrübe
ve deneyimdi. Çünkü biliyordu ki;
“Tecrübe,
en pahalı kazanımdır…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder