Bu topraklarda "Ben
de varım…" demek yüzyıllardır bir onur ve bir sorumluluk ifadesi olmuştur.
Vatan için millet için değerler için canını feda eden nice kahraman bu
"varım" sözünün ne denli ağır bir yük olduğunu göstermiştir. Ancak
günümüzde bu söz maalesef anlamını yitirmekte içi boş bir söylem haline
gelmektedir. Sözde herkes var, mangalda kül bırakmayanlar çok ama özde yani
eyleme döküldüğünde sorumluluk alındığında fedakarlık gerektiğinde ortalıkta
kimse kalmamaktadır. Menfaat çarkı dönüyorsa herkes orada dönmüyorsa "aman
ne işim var" modunda bir toplumla karşı karşıyayız. Bu durum kültürel,
ahlaki ve manevi bir çöküşün de habercisi olarak karşımızda durmaktadır.
Bu çöküşün en belirgin
göstergesi "çıkar" kavramının her şeyin önüne geçmiş olmasıdır.
Bireylerin eylemlerini, kararlarını ve hatta ilişkilerini belirleyen temel
faktör menfaatleri haline gelmiştir. Toplumsal fayda, ortak değerler, ahlaki
ilkeler gibi kavramlar çoğu zaman lafta kalmakta pratikte hiçbir karşılık
bulamamaktadır. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın…" anlayışı
toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiş duyarsızlık ve kayıtsızlık adeta bir
yaşam biçimi haline gelmiştir.
Toplumun ortak değerleri,
gelenekleri ve görenekleri, menfaat odaklı bir yaşam tarzı karşısında
erimektedir. Geçmişten gelen kültürel miras, yeni nesillere aktarılamamakta
kültürel bir boşluk oluşmaktadır.
Dürüstlük, adalet,
hakkaniyet gibi ahlaki değerler, yerini çıkarcılığa, bencilliğe ve iki
yüzlülüğe bırakmaktadır. Toplumda güven duygusu azalmakta, insanlar birbirine
karşı şüpheyle yaklaşmaktadır.
Maddi değerlerin manevi
değerlerin önüne geçmesiyle birlikte, toplumda bir anlam arayışı ortaya
çıkmaktadır. İnsanlar, manevi tatmin bulamayınca, boşluk ve anlamsızlık
duygularıyla baş başa kalmaktadır.
Bu gidişatın sonu ne
olacak sorusu ise hepimizi düşündürmesi gereken en önemli sorudur. Eğer bu
gidişata dur denilmezse toplumun temelleri sarsılacak birlik ve beraberlik
duygusu yok olacak ve geleceğe dair umutlar tükenecektir.
Bu durumdan çıkış için
öncelikle bireysel bir farkındalık yaratmak gerekmektedir. Her birey kendi
menfaatlerinin ötesine geçerek toplumsal faydayı düşünmeli, ahlaki değerlere
sahip çıkmalı ve manevi değerlere önem vermelidir. Eğitim sistemi, medya, sivil
toplum kuruluşları gibi kurumlar da bu konuda önemli bir rol oynamalıdır.
Toplumda dürüstlüğü, adaleti, paylaşmayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı teşvik
eden bir kültürün yeniden inşa edilmesi gerekmektedir.
Unutmayalım ki bir
toplumun geleceğe sadece ekonomik göstergelerle değil aynı zamanda kültürel,
ahlaki ve manevi değerleriyle de şekillenir. "Sözde var…" olmaktan
"Özde var…" olmaya geçmek menfaat çarkının dışına çıkarak toplumsal
sorumluluklarımızı yerine getirmek ancak bu şekilde daha iyi bir gelecek inşa
edebiliriz. Aksi takdirde sözde kahramanlıkların içi boş söylemlerin ve menfaat
odaklı bir yaşamın pençesinde yok olmaya mahkum kalırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder